24 Aralık 2009 Perşembe

içimdeki kurtçuk*

*fatih kurtçuk'a saygı duruşu niteliğinde bir yazı. (the conqueror worm by e.a. poe)

bundan haftalar önceydi. aysun ve ibrahim ikilisi içime bir kurt düşürdü. içimde bir kurt olabilir miydi? dahası bir değil, birçok tane de olabilirdi. aysun bunu anlatırken, ibrahim de bir tane ama metrelerce uzunlukta olabileceğini söylüyordu. uyurken salyam akıyor, burnum sıklıkla kaşınıyordu. bunun dışında birkaç huylanma belirtisi daha vardı.

iki tane ilaç önerdi bu doktor ikili. ikisini de büyük bir ciddiyetle cep telefonuma not ettim. en kısa zamanda bu sorundan kurtulacaktım. hem ilaçların yan etkisi de yoktu. varsa vardı, yok olacaktı, yoksa da yoktu. ama ya varsa diye soruyordum kendime. içimde hiç de sempatik olmayan bir canlıyla yaşamak düşüncesi beni benden alıyordu. aşkımızdan bir meyve değil de, meyveden bir kurt doğmuş olabilir miydi? günlerce bunu düşündüm, haftalar geçti. zaman zaman dans etmeye gittim. karşıma hep o kurt çıkıyordu. çikolata yiyordum, yine onu karşımda buluyordum. her şey onunla ilgiliydi. ya içimde yaşıyorsa? ya bir gün ağzımdan çıkıp kendini gösterecekse? ölünce yakılma düşüncesini bile aklıma getiren bu kurtçuklar ya ben daha yaşarken içime yerleştilerse? bu sinsi fırsat kollama düşüncesi beni delirtmeye başlamıştı. derin bir uykuya dalmaktan korkar olmuştum. metabolizmamın yavaşladığı en küçük bir anda kurtçuklarım bana saldırabilirlerdi. herkese sordum, araştırdım, kurt hikayeleri olanları dinledim. insanlardan duyduklarım beni rahatlatmıyor, aksine ilaç kullansam bile tuvalette başbaşa kalacağım o canlılardan daha da çok korkutuyordu beni. bunu tek başıma başaramayacağım düşüncesi sarıyordu beynimi.

mopasanseverler için geliyor: sonra bir gün tuvalete gittim ve bir de ne göreyim! (burada bitti, giden gitsin).

poe'ya saygı duruşu niteliğindeki yazımız ise kaldığı yerden devam ediyor:

gel zaman git zaman, kafamdaki kurtçuk düşüncesinden biraz olsun uzaklaşmıştım. bunu yapmak zorundaydım, çünkü mutluluğum elden gidiyor, gün be gün soluyordum. onları besleyip büyütme endişesiyle yemek yiyemiyor, isyan edip çıkacakları düşüncesiyle tuvalete gidemiyordum, uykularım ise hepten yok olmuştu. bu durumda bu fikri bir kenara bırakmaktan başka çare kalmamıştı. kurtçuklarımı espri konusu yapıyor, zihnimdeki ağır havayı bu şekilde dağıtıyordum. hatta insan içinde artık onlara isimleriyle hitap etmeye başlamıştım. onlara onları ne kadar da ciddiye almadığımı gösterip üstünlüğümü kanıtlamaya, yaşamımı elimden alamayacaklarını göstermeye çalışıyordum. tüm bu uzaklaşma çabaları aslında biçare çırpınışlardı. çoktan elimdekileri kaybetmeye başlamıştım bile. kurtçuk fikri yüzünden işimden olmuş, daha sonra da kasabadaki saygınlığımı yitirmiştim. kurtçuklarım benim yerimi alıyorlardı. kasaba sakinlerinin karşılaştıklarında yollarını değiştirdikleri bir adama dönüşmüştüm. onları duyuyordum: şuna bak, kurtları olduğuna inanıyor, bir de onlarla konuşuyor, deyip, kahkahalar atıyorlardı.

neden sonra bir gün, karşıma çok eskilerden tanıdığım bir dostum çıktı. çok ilginç bir şekilde, beni çok iyi anladığını söyledi. sorgusuz sualsiz bana inanmıştı. bu durum ilginçti çünkü bütün söylediklerimi ayrıntılarıyla dikkatle dinliyor, diğer insanlar gibi gülmek yerine bütün bunların aynısının onun da başına geldiğini anlatıyordu bana. bu bir tesadüf olabilir miydi? kurtçuklarımızın bir araya getirdiği kader ortakları mıydık biz? bunca yıldan sonra karşıma çıkmasını sağlayan, onun da içindeki kurtçukları olabilir miydi? her ne olursa olsun, o, yapması gerekeni yapmıştı. ilacı içmiş ve bu korkuyu atlatmıştı. onda hiç kurtçuk yoktu! bu durum benim için de bir şans doğuruyordu. bana verdiği cesaretle ben de ilacı içtim. ilacımın ilk gecesinde ne de olsa varsalar bile onlardan artık kurtulacağım düşüncesiyle huzurlu bir uykuya daldım. ama onlar bana bu huzuru vermemeye kesin olarak niyetliydiler. rüyamda kurtlarımı dökmüştüm. doktorlar bunların tanımlanamayan bir kurt cinsi olduğunu söylüyorlardı. kimse bana yaklaşmak istemiyordu. durumum çok ciddiydi. nasıl kurtulacağım ise belirsiz... hastane koridorları boşaltılıyor, bense kaderimle başbaşa bırakılıyordum. kurtçuklar yerlerde peşimde dolanıyorlardı. hastane koridorları da üstüme üstüme geliyor, beni boğuyorlardı!

derken, nefes nefese uyandım. tuvalete gitmeliydim. ilacımın sonucu kanıtlayacağı bu sefer, geleceğimin de belirleyicisi olacaktı. ya kurtçuklarıma adadığım hayatımla tuvalette son nefesimi verecek ya da olmadıklarını görerek yepyeni bir hayata tertemiz başlayacaktım. ve tüm bunları beni dinleyecek herkese anlatacaktım.

sonunda tuvalete gittim ve bir de ne göreyim!

Hiç yorum yok: