18 Aralık 2009 Cuma

kediye noldu acaba?

bugün otobüsle okula gidiyordum. bir teyze bindi benden kısa bir süre sonra. bütün otobüse hakim bir yerde oturduğumdan, teyzeye de hakimdim, tüm devinimlerine de. yavaşlığıyla otobüste güvercinden düşen küçük bir tüy gibi salınıyordu. karşılıklı olan 2li koltukları seçmişti oturmak için, o 4 koltuğun arasına geçti ama torbalarıyla filan, bir türlü oturamadı. içimden bırak teyze torbaları, sen otur da kendini kurtar deyip durdum. nefes nefese kaldım, fenalaştım. sonra bu olayın teyzenin tarzı olduğunu anladım. torbaları için birilerinin yardım etmesine rağmen oturma devinimi sürüyordu çünkü. çok şişman da değildi. daha önce daha şişmanlarını daha atik hareketler içinde görmüştüm. (sene 1996, yer göztepe ssk durağı, cağaloğlu'ndaki okuluna gitmek isteyen gülen otobüse binme yarışında, o da nee, şişman bir teyze göründü arkadan, birkaç çalımla rakiplerini geçtii ve kapıya doğru ilerliyor, gülen'e çarptı, ondan da sıyrıldııı veee tısss).

oturunca da ayaklarını uzattı, en küçük bir kıvrım yoktu vücudunda. etrafla sevimli sohbetler yapmasına rağmen sevemedim onu. anladım ki, bu yavaşlık beni boğuyor, öldürüyor. lisedeyken de böyle bir vakayla karşı karşıyaydım, hem de her gün. şimdi ismini verip rencide etmek istemediğim bir arkadaşımla 1 yıl aynı sırada oturduk. bu n. kişisi koridor tarafında otururdu, ben teneffüs zili çalıp da, diğer sınıftaki arkadaşlarımın yanına gitmek istediğimde onu aşmam gerekirdi. zil sesi duyulur duyulmaz ayağa kalkardım. lanet olsun ki çok severdim o arkadaşlarımı. her zil çaldığında onların yanına gitmek isterdim bir an önce. ama n. büyük bir engeldi benim için. n. öylece dururdu. ayağa kalkmakla bir işaret verdiğimi sanırdım ona ama n. bir şey yapmazdı. durum böyle olunca ben de n.'ye yanaşırdım. dayardım ona bir nevi. hafifçe iteklerdim. n. kişisi kafasını kaldırır bana bakardı. sonra yüzünü sinsi bir tebessüm alırdı. bu da aşmam gereken bir engel gibiydi. sanki iznini almam gerekirmiş gibi oradan çıkmak için. ben de gülümserdim. sonra n. hareketine başlardı. yavaşca sola dönerdi, ben de baskıyı artırır bir seviye daha çok dayardım. bir ayağını çıkarırdı sıranın masayla olan arasından dışarı. allahım yarabbim derdim içimden, heyecanlanırdım. n. kendini sol ayağının desteğiyle sıranın kenarına doğru çekerdi. bunu da atlattıktan sonra geriye sadece sağ ayağı kalıyordu. hadi n. hadi n. teneffüs geçiyor, arkadaşlarım bekliyor. kimbilir kaç muhabbet kaçırıyorum. kimbilir n. yüzünden, gittiğimde hangi gülüşmenin ortasına dalacağım, anlayamadığım o şey yüzünden yarım yarım güleceğim, soru soran gözlerle bakacağım. bu benim ortamlardaki sonum olurdu. kimse sabretmezdi, kimse beklemezdi dostum, beklemezdi. kahkahalarını kafamda duyabiliyordum. n. sağ ayağını da dışarıya atarken son bir kez gülümsüyordu bana. yıllardır bir prangaya bağlıymışım da nihayet kurtulmuşum gibi, arkama bakmadan hızla, coşkuyla uzaklaşırdım oradan. onun bu yavaşlığı delirtirdi beni, hasta ederdi. ama ilginç bir kızdı n. lise son sınıfta olmamıza rağmen, algısının kabul etmediği bazı şeyler vardı. mektuplaşır gibi yazı yazardık bazen birbirimize. ben ona kitaplar filan tavsiye ederdim. o da okuyunca düşündüğü şeyleri filan yazar bana önerdiğim için teşekkür filan ederdi. (egodan her yerim şişti, geceleri uyuyamıyorum, ödem oldum). bu yazılarda 1 değil 2 değil, kaç kez mutlu kelimesini butlu olarak yazdığını gördüm. şarzdan filan bahsetmiyorum bile. işte bütün bunlar o yavaşlığıyla çok örtüşüyordu. ben ona sıradan çıkmak isterken nasıl tepeden bakıyorsam, aslında o da zayıf noktamı bulmuş olmanın rahatlığıyla bana tepeden bakıyordu. sırıtması bu yüzdendi. yüzümden akan çaresizlikten anlıyordu bunu.

vallahi tüm girizgah aslında tek bir şeyi anlatmak içindi, ama resmen tüm bilincim aktı. dün gece, evimizde yaşayan annemden küçük benden büyük erkek şahıs (ismini verip burada onu rencide etmek istemiyorum), saat 1 buçuk sularında eve geldi. geldiğini kapıda 10 dk boyunca süren tıkırtıdan anladım. baktım başaramayacak, gidip açtım kapıyı. ortalayamamasıyla dalga geçtim, sinir oldu. sonra içeri daldı botlarıyla, ama hareket kabiliyeti içtiği içki miktarı yüzünden epeyce darbe almıştı. pinokyo gibi duruyordu holde. denge önemli mefhumdu şu hayatta. balığa dönmüşsün dedim. pili biten walkman gibi güldü. her şey ağır çekimdi. bütün konuşma ve gülmesi dakikalar sürüyordu. botları için biraz yardım ettim. salonda bir süre ayakta durdu. onu gören wii'de hulahup çevirdiğini sanabilirdi. neyse ki bir noktadan sonra çekilmeye karar verip gidip yattı. kendisinin çekildiği iyi oldu çünkü hiç çekilmiyordu. gecenin geri kalanı tabii ki hiç şaşırtıcı olmadı. bir saatten sonra kalkıp kusacağını biliyordum. fazla fazla içilmiş bir geceden ancak yatağına kadar kaçabilirsin. yatak affetmez, kusturur. nitekim öyle oldu. oldukça iyi idare ettiğini düşünmemi sağlayan bir saatte kalktı ve tuvalete kustu. dönüşünde onu karşılamak istedim, nasıl olduğunu göreyim diye. ama onu da karşılayan bir başka sürpriz bekliyordu odasında. yatağındaki ilk kusmuk. "batmışız!" dedi. ben de it gibi, hırt gibi güldüm. ne yapacağını bilemiyordu. bu gürültülere annem kalktı. çeşitli temizlik hareketleri yapıldı. yalnız çarşafı silkelemek gerekiyordu pencereden, taneciklerin dökülmesi için. salona gittim annemle. çarşaf silkelenirken tekir bir kedi koşarak geldi. sevinçle miyavladı. dökülen kusmuklara iştahla saldırdı. annem şaşkınlıkla döndü, "eyvah, sarhoş olacak!"

bu an çok şeye bedeldi. hani filmlerde, ilgili kişinin çok kızacağının düşünüldüğü sahnelerde gergin bir müzik vardır. kişi bir süre somurtkan ve söylenmeye meyillidir, ama sonra birden öyle bir şey söyler ki, onun da dalgaya alabildiğine çılgınca sevinirsin. huzurla dolar için. işte o an için geliyor sevgili arkadaşlar;


2 yorum:

sschobonbon dedi ki...

n. şahsı beni kundera romanlarının boğucu doğu bloku ülkelerinin karanlığına gömdü de gömdü yavaşlığıyla!
evinizin ortanca şahsına gelindiğindeyse bir o kadar keyiflendim pinokyo hallerini düşününce :)
ama en vurucu nokta video içindeki müzikte saklıydı adamım :D

gülen dedi ki...

vuhu, cok iyi tespit, "so soviet!" :) operim!